TEKNOLOJİ ŞİRKETLERİ
YÖNETİM DANIŞMANLIĞI VE EĞİTİM
HİZMETLERİ
TEKNOLOJİ TABANLI
GİRİŞİMCİLER İÇİN İŞ GELİŞTİRME
MENTORLÜĞÜ
PROFESYONEL
YAZILIM
GELİŞTİRME
SANAYİDE
DİJİTAL DÖNÜŞÜM
TEKNOLOJİ TRANSFER
OFİSLERİ & TEKNOPARKLAR İÇİN
İŞ GELİŞTİRME
YATIRIMCI
BULMA & DEVLET
DESTEKLERİ
YAZILIM-BİLİŞİM
SEKTÖRÜNDE SATIŞ PAZARLAMA
& İŞ GELİŞTİRME
KURUM İÇİ
MENTORLUK &
İÇ GİRİŞİMCİLİK
KEY OF CHANGE

ARI Teknokent Kapatma Davası İstinaf Mahkemesinde

İTÜ Arı Teknokent kapatılıyor mu? Altın yumurtlayan tavuğu kesmek mi?

Ocak 2022 ocak itibariyle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı rakamları ve 2020 İTÜ Teknokent rakamlarını karşılaştırırsak, 76'sı aktif olan tüm teknokent satışlarının aşağı yukarı % 20'si ve tüm ihracatın % 10 düzeyindekini tek başına İTÜ Teknokent gerçekleştirmiş. Ne kadar cazip bir teknokent değil mi?

Geçen ekimde İTÜ'nün yeni rektörünün, Arı Teknokent konusundaki yaklaşımlarını görünce (ki Teknokent ve Geliştirme Okulları çalışan, veli ve öğrencilerin kapı girişleri sınırlandırılmıştı), burada ne tür bir olay var düşüncesi ile konuyu araştırmaya başladık. Çok sayıda insan olayların farklı yönlerini anlattılar. Bunların bir kısmını daha önce yayınladık ama açıkçası daha anlatılacak çok şey var. Sadece İTÜ Arı Teknokent ile sınırlı da değil. Farklı farklı konular var. Dolayısıyla bu yazılar artık bir "TEKNOKENT" dosyası olacak. Bir kaç yazı daha gelecek. Ayrıca hemen başında not edelim, bu yazıyla ilgili olarak değil (henüz bu yazıyı görmedi çünkü) ama daha önce "Rektörler ve Vakıflar" başlıklı yazımız sonrası Prof.Dr. Gülsüm Sağlamer'den uzun bir yazı geldi. Onu da ayrıca değerlendireceğiz.

İTÜ Arı Teknokent 25 milyar TL ciro ve 780 milyon dolar ihracat yaptı (2020 rakamları)

Ülkemizde "Teknokent" denildiğinde akla ilk gelenlerden birisi İTÜ Arı Teknokent'tir. Gerek girişimcilik konusundaki öncülüğü, gerek altyapısı ile çok önemli bir merkezdir. 2002 yılında kurulan İTÜ ARI Teknokent, İTÜ Ayazağa Kampüsü’nde toplam 1,655.000 toplam alan içinde yer alan 10 binası, globalde ise İTÜ ARI Teknokent Chicago ofisi ile faaliyet gösteriyor. 300+ teknoloji şirketi, 8.800 çalışanı ile 3.600’ü aşkın projenin yer aldığı merkezdeki firmalar 2020'de toplam 4 milyar TL ciro; 89 milyon dolar ihracatı yapmış durumda. Toıplamda ise 25 milyar TL ciro ve 780 milyon dolar İhracat gerçekleştirdikleri raporlanmış.

2001 yılında kabul edilen 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu[6] ile başlayan "Teknokent" bölge yapılanmaları, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Aralık 2021 verilerine göre 20 yılda 76'sı aktif 92 taneye ulaşmış (16’sının alt yapı çalışmaları devam ediyormuş). Bu teknolojik alanlarda faaliyet sürdüren firma sayısı 7.331 ve çalışan sayısı 75.657 olarak veriliyor. Teknoloji geliştirme bölgelerinde şimdiye kadar biten proje sayısı 43.527, üzerinde çalışılan proje sayısı ise 12.131’e ulaşmış. Bu bölgelerden toplam 20 yılda 6,8 milyar doları ihracat ve 141,4 milyar TL iç pazara satış yapılmış.

Ocak 2022 ocak itibariyle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı rakamları ve 2020 İTÜ Teknokent rakamlarını karşılaştırırsak, 76'sı aktif olan tüm teknokent satışlarının aşağı yukarı yüzde 20'si ve tüm ihracatın yüzde 10 düzeyindekini tek başına İTÜ Teknokent gerçekleştirmiş.

Varank İTÜ Arı Teknokent'i kapatmaya mı uğraşıyor?

Yakın zamanda yayınladığımız “Rektörler neden vakıflara bu kadar düşkün?: Boğaziçi ve İTÜ örnekleri” yazısında çıtlattığımız, “ARI Teknokente Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı talebi ile kapatma davası açılmış” duyumu, aynı gün Sabah Gazetesi’nde Dilek Güngör’ün konuyu anlatan yazısı ve bu yazıya ARI Teknokent’in yayınladığı tekzip yazısı ile doğrulandı.

Davayı aralık sonunda duymuştuk ama içeriği konusunda rivayetler vardı, o nedenle hemen yazamadık. Sabah gazetesinde, “Boğaz’ın silüetini bozmaktan yargılanacaklar” başlığı ile verilen haber sayesinde davanın bir boyutu ortaya döküldü. Ama haberi yazan biraz karıştırmış.  Bir yandan da haklı çünkü ortada anlaşılması bir hayli zor ve karışık bir durum var. Biz de bu yazıyı yazarken, hikayeyi bir araya getirmek için epeyce bir çalıştık. Anlaşılan o ki, iç içe geçmiş birden fazla dava olduğunu duyuyoruz. Birisi, Bakanlık tarafıdan yapılan denetim sonucunda muhtevası açıklanmayan “usulsüzlüklerden” dolayı açılan bir kapatma davası. Bir diğeri de, Teknokent yetkililerinin Ayazağa kampüsü içerisinde ruhsatsız inşaat yapmasından kaynaklanan imar kirliliği davası.Duyumlar doğru ise bir hayli ilginç. 

Zaten haberde Teknokentin en büyük binasının görseli kullanılmış ama bu bu binanın değil, kampüsün başka bir yerinde inşa edilen başka bir binanın dava konusu olduğu görülüyor. ARI Teknokent’in Sabah’a gönderdiği tekzip metni,  sadece ruhsatsız yapılan binanın hangisi olduğunu açıklığa kavuşturmuyor, aynı zamanda

ARI Teknokentin yönetimine kayyum atandığı ve yönetiminin feshine karar verildiği ifadesi gerçeğe aykırı olup, dava konusu iddialara yönelik hukuki süreç devam etmektedir”

diyerek kapatma davasının sürdüğünü de belirtiyor. Gelin şimdi bu dosyayı tüm boyutlarıyla açalım. Kolay anlaşılması için sırayla anlatalım. Önce ruhsatlı, ruhsatsız inşaat konuları, sonra kapatma davası.

Devlet Üniversitelerinde imar, ruhsat ve teknokent İnşaatları: İTÜ örneği

Tekzip metninde önemli bir bilgi var:

Haber metninde görseli olan bina ARI-3 binasıdır. İTÜ ARI Teknokentin kullanımda olan tüm binaların yapı izin ve kayıt belgeleri mevcuttur”

deniliyor. Konuya yakın kişiler durumu şöyle anlatıyor; eskiden bu yana devam eden bir gelenek olarak devlet üniversiteleri kampüslerindeki inşaatlarda imar planı onaylatmak ve inşaat ruhsatı almak gibi gerekler duymuyorlar. 1980’lerden bu yana, halk arasında “Üniversiteler kendi imar planını kendisi yapıyor” diye geçen bu alışkanlık, esasen devletin polisinin, belediyesinin, devletin üniversitesinin kampüsünü basıp, konuyu mahkemeye taşımayacağı, üniversitelerin de genel bütçeden pay alarak Sayıştay denetimi altında kurumlar olarak usül dışı, hesap dışı, plansız, denetimsiz bina yapmayacağına dair bir kabulden kaynaklanıyor.

Gerçekten de, bugün pek çok devlet üniversitesinde olduğu gibi İTÜ Ayazağa kampüsünün de bir imar planı yok. Yapılan ve yapılmış tüm binalar hukuken imar izinsiz (kaçak) statüsündeymiş. Ama hepsi aynı durumdayken, anlaşılan o ki, yetkililer ARI Teknokent binası için basmış ve konu bir davaya dayanmış. Kampüsler imar izinsiz binalarla doluyken, Sadece kampüsler değil, dışarıda da pek çok benzer bina aynı durumdayken, hatta İstanbul'un silüetini bozan ve mahkeme kararına rağmen 16x9'lar gibi binalar varken, imar barışlarıyla kurtarılan çok sayıda binayla doluyken, piyango İTÜ Arı Teknokent'e çıkmış.

ARI Teknokent neden göze batmış?

Tabii burada durumu daha hassas kılan özel bir durum, İTÜ’nün bulunduğu yer itibariyle, aynı Boğaziçi Üniversitesi kampüsleri gibi Boğaziçi kanunun koruma alanı içerisinde, Boğaziçi öngörünüm bölgesinde olması. Bilindiği üzere, Büyükdere caddesinin boğaz yönünde bulunan İTÜ Ayazağa kampüsü, Boğaziçi kanununa tabi. Dolayısıyla, tekzipte anılan ve “yapı izin ve kayıt belgeleri mevcuttur” denen Teknokent binalarının kayıt belgeleri, aslında imar affında alınan yapı kayıt belgeleri imiş. Resimde kullanılan Teknokentin amiral gemisi ARI binaları aynı kapsamda.

Ama burada Boğaziçi kanunun İTÜ’ye ek bir olumsuz etkisi var. Diğer Teknokentler, örneğin Malatya Teknopark veya Yıldız Teknopark Davutpaşa, 4691 sayılı teknokent kanunu gereği teknoloji geliştirme bölgeleri kanununda imar planlarını bakanlıktan onaylatıyorlar, inşaat izinlerini, hatta paralarını bakanlık veriyor. Dolayısıyla her şey bakanlık kontrolünde. Boğaz öngörünümde oldukları için İTÜ ARI Teknokent (ve kampüste yeri olmadığı için inşaat yapamayan Boğaziçi Teknokent) hariç.

Bu iki Teknokentin inşaat izinleri, Boğaziçi kanunu gereği bakanlıktan alınamıyor. Kampüslerin imar planı karmaşasından dolayı belediyeden de alınamıyor. O zaman, eski usül "biz gidelim istim arkadan gelsin" geçerli. Ruhsatsız, imar barışına alınmış inşaatlar hep yapılıyor. Yıllardır devam eden bu süreç, kanun çıktığından beri tüm bakanlarcabiliniyor. Muhakkak Mustafa Varank tarafından da biliniyor olmalı. Neticede yıllara dayanan bir süreç.

Tekzip metninde anlatıldığı gibi, devletin parası ile alınmış büyük laboratuvar malzemesi gibi yatırımlara yer bulmak gibi konular olunca, İTÜ İleri Araç Teknolojileri ve Güç Geliştirme Merkezi (Mekatronik Laboratuvarı)’nin de içinde yer aldığı bina, dönemin rektörünün de baskısı ile, alışılageldiği gibi ruhsatsız, imarsız yapılıvermiş anlaşılan. Bakanlığın ARI Teknokent’e ilişkin gazaba gelmesiyle de suç duyurusunun konusu işte bu göz yumulan durumun ortaya atılması olmuş; yani  imar kirliliği. Yoksa konu yeni değil. Neredeyse ezelden beri bilinen bir konu. Ama neden şimdi, neden Pelikan haberleriyle, neden kapatma?

Ya benimsin, ya toprağın: Türkiye’nin yeşeren Silikon Vadisinin kellesini uçurmak

Rektörler ve Vakıflar yazımızda, ARI Teknokent’in kapatma davasına atıf yaparak,

Halen istinaf aşaması devam eden dava onaylanırsa, Türkiyenin en önde gelen teknokentlerinden ARI Teknokent, kayyum atanması ile asgari birkaç yıl sürecek bir tasfiye sürecine girebilir. Bu olursa, Varank Teknokent kapatan Sanayi ve Teknoloji Bakanı olarak tarihe geçecek. Bir çeşit ya benim olursun ya da ölürsün””

demiştik. Yine aynı yazıda, İTÜ’de İTÜ Vakfı ile başlayan vakıf kurma tecrübesinin, Prof. Dr.Gülsüm Sağlamer tarafından ARI Teknokent ve İTÜGV Okullarındaki yönetimi sürekli kılmak için İTÜ Geliştirme Vakfı, Prof. Karaca tarafından Doğa Okullarının satın alınması ve yürütülmesi için İTÜ ETA Vakfı’nı nasıl gündeme getirildiğini, okulun ismiyle kurulu pek çok başka vakıfın da, bir kısmının çok faaliyet göstermeden, kullanışlı olacakları günü beklediğini anlatmıştık[4].

İTÜ Arı Teknokent cazibesi ile sürekli bir çekişme konusu olmuş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atanan rektörler Teknokentin yönetimini tam olarak ele geçirmeye çalışmış durumdalar. Son olarak yeni rektör olan Prof. Koyuncu zamanında da İTÜ – ARI Teknokent çatışması yeni bir tepe noktasına taşınmış oldu.

Tek farkla. Bu sefer ARI Teknokent’i hala eski rektörün yönetmesini meşru görmeyen Prof. Koyuncu’nun yanında, daha kesin bir çözüm olarak ARI Teknokent’i kapatmak için (muhtemelen başka motivasyonlarla) yola çıkan Bakan Varank da var. İTÜ Rektörlüğü, kampüsünde üreyen bu rantı ve gücü kontrol etmek istiyor, geçen zamanda pek çok rektörün yaşadığı gibi otoritesinin eski bir rektör (Prof. Sağlamer) tarafından gölgelenmesini ve vakfının kontrol ettiği maddi kaynakla etki altında olmayı istemiyor.

Peki Bakan Varank neden bununla ilgileniyor ? Bakanın görevi teknokentlerin verimli çalışması değil mi? Arı Teknokent başka bir yönetimle, şu anda 76 teknokent arasında sivrildiği noktadan daha yükseğe mi çıkacak? Tek başına toplam satışın % 20'si ve ihracatın % 10'undan fazlasını mı yapacak? Eğer öyle ise, neden Varank'ın yönetimindeki 76'dan (ODTÜ; Boğaziçi gibi bir kaçı hariç) diğerleri de satış/istihdam/proje/verimlilik rakamlarını daha yukarıya çıkarmıyor da, zaten çıkarmış olan bir Teknokent ile uğraşılıyor?

ARI Teknokent kapatılırsa, süreç nasıl işleyecek? Sonra ne olacak? Bir süredir devam eden kapatma davası neden bugünlere kadar basına yansımadı? Mesela, İTÜ Geliştirme Vakfı’nı “kayyum belası” diye feryad ederken niye görmedik bu güne kadar?

Her ne kadar aynı siyasi kadronun parçası olsalar da, Varank’ın yıllardır süren bu anlaşmazlığa kapatma silahıyla yaklaşmasının tek izahı, Prof. Koyuncu’nun öyle istemesi olmasa gerek. Zaten Tekzip’te belirtildiği gibi, İTÜ Mekatronik laboratuarının bakanlık tarafından denetime ve davaya konu edilmesi yine cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atanmış olan Prof. Karaca zamanında başlıyor. YÖK izin vermediği için olsa gerek kendisi hakkında imar kirliliği davası açılamamış olsa da, ilgili davada Prof. Karaca’nın da ismi var. Yani süreç İTÜ Rektörünün talebiyle değil bakanlığın kendi inisiyatifi ile başlamış.

Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği, Madde 36’da b fıkrasında şöyle diyor:

"b) Bakanlık, Bölgede Kanunda belirtilen amacın dışında faaliyet gösteren yönetici şirketi uyarır ve belirli bir süre vererek Kanun amacına uygun faaliyette bulunulmasını ister. Bu sürenin sonunda, yönetici şirketin, amacı doğrultusunda faaliyet göstermediğinin tespit edilmesi durumunda, Kanunun uygulanması ile ilgili her türlü faaliyetleri sonucunda elde ettiği kazanca ilişkin kurumlar vergisi istisnası üç ay uygulanmaz ve bu konuda Maliye Bakanlığı bilgilendirilir..."

Şimdi soralım, Anadolu'nun ve İstanbul’un dört bir yanına dağılmış onlarca teknokentte dikkat edilmeyen hangi idari hatalar, Türkiye’nin en önemli teknokenti söz konusu olduğunda önemli hale gelmiş, kapatmanın konusu olmuş?

Ya da süre verilmiş de hatalar düzeltilmemiş mi?  Diğer teknokentlerde olmayan idari hatalar mı var da, bakanlık kapattırma yolunu tercih ediyor? Mahkeme kapatma kararı veriyor? Neden Teknokentin büyük hissedarı kayyum atanması ve tasviye talebi davasını bugüne kadar sessizce yürütmeyi tercih ediyor.

Kapanırsa ARI Teknokent’e ve firmalarına ne olacak? Yerine kim gelecek?

ARI Teknokent kapatma davası istinaf mahkemesinde onaylanırsa ne olacak? Muhtemeldir ki uzunca sürecek Yargıtay süreci başlar. İstinaf, Yargıtay yolu kapalı bir karar verebilir ve hemen kayyumları atayabilir mi?

Kayyumlar, eğer erkenden atanırlarsa, kişisel risk de alarak Yargıtay’dan kesinleşmemiş bir tasviyeyi başlatırlar mı?

Yoksa kamu yararı var diye yargıtay süreci tamamlanana kadar yönetim kayyuma geçer de yargıtay kararı mı beklenir?

Böylece İTÜ Geliştirme Vakfı’nın kontrolü sınırlandırılıp devletin belirlediği kadroların kontrolü mü sağlanır?

Senaryolardan hangisi olacak bilemiyoruz.

Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği, Madde 36’da b fıkrasında ayrıca şöyle diyor:

"b) … Bu sürenin sonunda da, yönetici şirketin, Kanunun amacı doğrultusunda faaliyet göstermediğinin tespit edilmesi durumunda, Bakanlık görevli mahkemeye başvurarak mevcut yönetici şirketin yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin sona erdirilmesini, şirketin yönetimi için kayyum tayin edilmesini ve yönetici şirketin tasfiyesini ister. Yönetici şirketin tasfiyesine mahkemece karar verilmesi halinde, şirket ve yöneticilerin hak ve yükümlülükleri ile sorumlulukları saklı kalmak kaydıyla, Bakanlık, yönetici şirketin mülkiyetinde olan Bölgeye ait araziyi ve üzerindeki taşınmazları kamulaştırır ve Bölgenin yönetimini başka bir yönetici şirkete verebilir."

ARI Teknokent’in arazisi zaten kamunun, yani İTÜ’nün. Dolayısıyla yeniden kamulaştırılmasına ihtiyaç olmayacaktır. Binalar muhtemelen toprağın da sahibi İTÜ’ye döner.

Tam bu noktada enteresan duyumlar var; İTÜ’de yeni bir teknokentin kuruluş çalışmalarının devam ettiği duyumları artıyor. Muhtemeldir ki, İTÜ yeni bir teknokent kurar, bakanlık da bölgenin yönetimini bu yeni İTÜ Teknokentine verir. İTÜ yönetimi de böylece eski rektörlerden birinin gücünü hala rektörmüş gibi sürdürmesinden, kısmen de olsa kurtulur. Ama neye karşılık?

İTÜ’nün yeni teknokenti kim olacak, ortakları hangi siyasi veya iktisadi ilişkilerin içinde olacaklar?

Bu arada teknokent konusunu soruşturdukça yeni yeni ilginçlikler de görüyorum. Örneğin İstanbul’da hiçbir kurulu teknokentte yer kalmamış. Hepsi tamamen dolu. Yeni kurulan teknokentler mevcut ama inşaat süreci tamamlanmamış. Burada ilginç isimlere rastlıyoruz. Mesela Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu’nun üstün gayretleriyle olsa gerek dev bir arazide, Esenler Akıllı Şehir Odaklı İhtisas Teknoloji Geliştirme Bölgesi kurulmuş. Bu teknokente ortak olan üniversiteler arasında çok tanıdık isimler var yine: İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, İbn Haldun Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi.

Öte yandan başka bir üniversitenin tüm onay sürecini tamamlamış teknokent dosyası, 2 yıldır Saray’dan imzalanıp çıkmamış. Acaba neden?

 

Füsdun Sarp Nebil Yazısı



site design & technology
SLC Web Mühendisliği
www.slc.com.tr